Barış Korkusu
- Elchee
- 8 Mar
- 2 dakikada okunur

Asırlar geçse de barışın mümkün olup olmadığı sorusu değişmiyor. Savaşı tercih etmek için ulusların birbirinden makul nedenleri bulunmakta. Topraklarda hüküm sürme hakkı her devlet için eşit görünüyor. Kimse de bu hakkını karşılıksız olarak bir başka devlete teslim etmeye yanaşmıyor. Bombalar patlıyor, insanlar ölüyor ve üstünlük kuran belirsiz bir müddet hükümdarlığı hak ediyor.
Her nesne zıddıyla kaim. Biz savaşı bir mücadele olarak görme imkanına sahibiz. Her ne kadar savaşlar düşmanlarla yapılır. Ve düşmanlar ancak yok edilir. Lakin mücadele de bu sürecin bir parçası. Mücadelede ise üstün gelme yeterlidir.
Şimdinin dünyasında dün de olduğu üzere insandan kıymetli bir değer yok. Hele ki savunan taraf için bir nebze makul görünse de saldıran için ve bu uğurda insanlara ölmeyi kabul ettirmek oldukça güç olmalı.
Ölümü tercih etmek bir inanç uğrunda olduğunda mümkün görünüyor. Düne kadar uluslar bu inancı yaratmakta belki mahirdiler. Asırlarca bu din ile ikame edildi. Fakat bugün bu ikisinin karşılığında bir insanın hayatını almaya kalkmak pek kolay görünmüyor. Ölecek insanları kandırarak bunu başaran devletler yarın nesiller bilinçlendikçe yeni bir değer arayışına gireceklerdir.
Bu noktada tarih gösteriyor ki, bir devrim gerekecek. Zihinlerde değerlerin yeniden kodlandığı ve bu sefer artık o nesne her ne ise onun için ölüm mümkün olacak. İşte şimdi yazarın tezi olan yeni de olmayan bu değeri toprak ve nesep olarak belirlemenin zamanı geldi.
İnsan hayatında toprak, oksijen ve su kadar elzem. Onun üzerinde yaşıyoruz tarım-hayvancılık yapıyoruz. Sanatı ve kültürü onu üzerine inşa ediyoruz. Ölülerimizi ona veriyoruz.
Diğer taraftan nesep bugün kimin kim olduğunu belirlemede, ve odak özneye bir kimlik kazandırmada başvurduğumuz temel yöntem. Bunun en iyi yönü ise ulus ve din gibi bir mensubu olmaktan vazgeçtiğiniz anda tüm bir dünyanızı yeniden düzenleme mecburiyetinde olmaya sizi zorunlu kılmıyor olması. Nesep kabul ettiğiniz gibi reddedebileceğiniz veya dışına çıktığınızda dünyanızı yeniden kurmanız gerekmeyen bir kavram oldu. Köylerden kentlere, klanlardan uluslara geçince dar bağlar yerini değersizliğe bıraktı.
Yeni dünyada ne uğruna öleceğimizi tespit etmek yerine ölümü nasıl durduracağımızı araştırmalıyız.
Ulus devlette yaşanan çözülmeyi ikame etmek üzere sınırları dahilinde hemen her savaşkan milletten insanın yaşadığı şehirler kurmalıyız. Binlerce Amerikalı, rus, çinli, Yahudi, İranlı, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Türk vs. Ancak bu surette bir devletin kendi vatandaşlarına karşı silah kullanmak gibi akıl sır ermeyen bir yöntemi tercih etmemekle savaşmayacağını varsayıyorum.
Nesep için ise mutlaka tüm dünyayı kapsayan bir birleştirme programının hayata geçmesi gerekiyor. Bu yol ile insanların nesepleri öylesine karışacak ki büyük dedesi Japon dedesi Singapurlu annesi alman babası Brezilyalı çocuk Kenya’da doğmuş gibi bir fikir tasavvur buyurun. Bu çocuğu öldürmek için en aşağı 5 devletin bundan vaz geçmesi beklenir “ kendi” çocuğu sayacağı için.
Şimdi gerek sınırların muğlaklaştırılıması gerek neseplerin melezleştirilmesiyle ulaşılacak bu barış için 200 sene gerekiyor. Bir uzlaşı yarın doğabilir, bunun önünde bir engel yok. Ancak bu plan 200 sene sonra meyvelerini verecektir.
Savaş en az barış kadar gerekli, kabul ediyorum. Tek problem kayıpların kazançları karşılamıyor olması. Bu zarar askerleri ölen memleketlere yazılmıyor. Yarın utanacağımız tarihin sayfalarını oluşturuyor.
Barışın tabiatımıza dahil olmadığını, onun bir kültür ürünü olduğunu akıldan çıkartmamak gerekir.
Ahmet
Bandırma Üniversitesi yüksek lisans öğrencisi
21.02.2025
Yorumlar